Merdivenler de kalakalmıştık en son...
Biraz sakinleşip, nefeslendikten sonra, daha rahat adımlarla yolumuza devam ettik.
Ve nihayet Empire State binasına ulaştık. Şimdiye kadar binayı ortalama 117 milyon kişinin gezdiğini göz önünde bulundurursak, oluşan gişe önü kuyruğunu daha iyi hayal edebilirsiniz sanırım.
O çok yavaş ilerleyen kuyrukta bize saatlerce gibi gelen bekleyişten sonra, kişi başı 32 dolar ödedikten sonra 74 asansörden bize tahsis edilen ile 102. katlı binanın herkesin çıktığı 86. katına çıktık.
Tüm New York ayaklarımızın altında...
New York`a dair nereyi görmek istersen buradan görebilirsin. Etrafında 360 derece dönerek tüm New York`u seyrettik. Ara ara yerleştirilen dürbünlerle istediğin yer burnunun ucuna kadar yakınlaşıyor. Tabi her dürbünle bakışın bir bedeli var ufakta olsa. [İki quarter yani 50 cent ]
Yukarıdan bakarken o taş binaların arasında yemyeşil gözüken yegane yer Central Park...
Central Park yıllık yaklaşık 25 milyon ziyaretçisi olan 341 hektarlık alanı ile dünya üzerinde ki en büyük yapay parklardan biri.
Bisiklet sürenlerin, patenle, kaykaylarla kayanların, koşanların, spor yapanların yanı sıra gölde kano ile gezenler, çeşitli gösteriler yapanlarda var.
Palyaço kıyafeti ile ya da değişik kostümlerle çocukları eğlendirenler, her milletin kendine ait enstrümanları ile müzik yapanlar....
Piknik yapanlar, çekirdek çitleyenler. Şaka tabi ki de. Bizim ülkemizdeki gibi bir piknik anlayışı yok oralarda. Kimse bir elinde mangal, bir elinde küçük tüp çimenlerin üzerinde piknik yapmıyor...
O yemyeşil çimenlerde kimi kitap okuyor, kimi resim yapıyor, kimisi de alelade, öylesine oturup, etrafı izliyor.
Her şey iyi güzel de Central Park keskin kötü bir koku ile karşılıyor gezenlerini. Bu kokunun sebebi ulaşımda faytonların kullanılıyor olması. Sıcakta alışılması zor. Yerler tertemiz olmasına rağmen "burada at var" dedirten bir koku...
Bir başka gezilecek yer ise, Times Square [Işıklı Cadde] denilen yer.
Bir çok mağazanın, dev ışıklı panoların olduğu, anlatıldığında ya da filmlerde görüldüğünde büyük bir meydan izlenimi verse de aslında bir kavşak, Times Square...
Burada sürekli bir kalabalık, sürekli bir karmaşa mevcut. Bunun bir çok sebebi var. Buradaki mağazalarda, iş yerlerinde çalışan işçilerin yanı sıra burda çalışmadığı halde çeşitli yerlerden gelen otobüs ve metro duraklarını kullananlar, bazı tv kanallarının burdan yayın yapması, ya da filmler de, klipler de burayı görüp merak eden turistlerin oluşturduğu bir yoğunluk bu kalabalık...
Bu kalabalık ve karmaşadan başka da bir şey yok bana sorarsanız burada...
Gezilecek yerlerin bir diğeri Rockefeller Center... Önünde kocaman bir buz paten pisti bulunan, şehrin bir çok gökdelenlerinden biriymiş. Empire State gibi üst katına çıkıp şehir rahatlıkla seyredilebiliyormuş.
-miş, -muş diyorum çünkü biz onu yakından görmedik. Empire State binasından dürbünle seyredip, araba ile önünden geçmekle yetindik.
Tıpkı Özgürlük Heykelini de (Statue of Liberty) , Empire State'den seyretmekle yetindiğimiz gibi.
Özgürlük Heykeli, Liberty adası ( Özgürlük Adası) üzerinde olup kendisine feribotla ulaşabilmesi sebebi ile yakınına gitmemeyi tercih ettik.
Biz 46 metre yüksekliğinde ki 168 basamaklı Özgürlük Heykeline gitmesek de, Empire State`in tepesinde ki dürbünle onu bize getirdik. Oradan , New York`a bakamasak da, New York'tan ona baktık. Televizyonda gördüğümüzden farklı "Ahh keşke gitseydik" diyebileceğimiz bir şeyde göremedik açıkçası...
Sonrasında havanın kararması ile geldiğimiz yollardan aynen geri dönüp New York'taki ilk günümüzü böylelikle bitirdik...
Sırada ikinci gün var....