26 Ekim 2015 Pazartesi

New York "3"...

Merdivenler de kalakalmıştık en son...

Biraz sakinleşip, nefeslendikten sonra, daha rahat adımlarla yolumuza devam ettik.

Ve nihayet Empire State binasına ulaştık. Şimdiye kadar binayı ortalama 117 milyon kişinin gezdiğini göz önünde bulundurursak, oluşan gişe önü kuyruğunu  daha iyi  hayal edebilirsiniz sanırım. 

O çok yavaş ilerleyen kuyrukta bize saatlerce gibi gelen bekleyişten sonra, kişi başı 32 dolar ödedikten sonra 74 asansörden bize tahsis edilen ile 102. katlı binanın herkesin çıktığı 86. katına çıktık.

Tüm New York ayaklarımızın altında...

New York`a dair nereyi görmek istersen buradan görebilirsin. Etrafında 360 derece dönerek tüm New York`u seyrettik. Ara ara yerleştirilen dürbünlerle istediğin yer burnunun ucuna kadar  yakınlaşıyor. Tabi her dürbünle bakışın bir bedeli var ufakta olsa. [İki quarter yani 50 cent ]


Yukarıdan bakarken o taş binaların arasında yemyeşil gözüken yegane yer Central Park...



Central Park yıllık yaklaşık 25 milyon ziyaretçisi olan 341 hektarlık alanı ile  dünya üzerinde ki  en büyük yapay parklardan biri. 


Bisiklet sürenlerin, patenle, kaykaylarla kayanların,  koşanların,  spor yapanların yanı sıra gölde kano ile gezenler, çeşitli gösteriler yapanlarda var.

Palyaço kıyafeti ile ya da değişik kostümlerle çocukları eğlendirenler, her milletin kendine ait enstrümanları ile müzik yapanlar....

Piknik yapanlar, çekirdek çitleyenler. Şaka tabi ki de. Bizim ülkemizdeki gibi bir piknik anlayışı yok oralarda. Kimse bir elinde mangal, bir elinde küçük tüp çimenlerin üzerinde piknik yapmıyor... 

O yemyeşil çimenlerde kimi kitap okuyor, kimi resim yapıyor,  kimisi de alelade, öylesine oturup, etrafı izliyor.

Her şey iyi güzel de Central Park keskin kötü bir koku ile karşılıyor gezenlerini. Bu kokunun sebebi ulaşımda faytonların kullanılıyor olması. Sıcakta alışılması zor. Yerler tertemiz olmasına rağmen "burada at var" dedirten bir koku...

Bir başka gezilecek yer ise, Times Square [Işıklı Cadde] denilen yer.

Bir çok mağazanın, dev ışıklı panoların olduğu, anlatıldığında ya da filmlerde görüldüğünde büyük bir meydan izlenimi verse  de aslında bir kavşak, Times Square...


Burada sürekli bir kalabalık, sürekli bir karmaşa mevcut. Bunun bir çok sebebi var. Buradaki mağazalarda, iş yerlerinde çalışan işçilerin yanı sıra burda çalışmadığı halde çeşitli yerlerden gelen otobüs ve metro duraklarını kullananlar, bazı tv kanallarının burdan yayın yapması, ya da filmler de, klipler de burayı görüp merak eden  turistlerin oluşturduğu bir yoğunluk  bu kalabalık...



Bu kalabalık ve karmaşadan başka da bir şey yok bana sorarsanız burada...



Gezilecek yerlerin bir diğeri Rockefeller Center... Önünde kocaman bir buz paten pisti bulunan, şehrin bir  çok gökdelenlerinden biriymiş. Empire State gibi üst katına çıkıp şehir rahatlıkla seyredilebiliyormuş.


-miş, -muş diyorum çünkü biz onu yakından  görmedik. Empire State binasından dürbünle seyredip, araba ile önünden geçmekle yetindik.

Tıpkı Özgürlük Heykelini de (Statue of Liberty) , Empire State'den seyretmekle yetindiğimiz gibi.

Özgürlük Heykeli, Liberty adası ( Özgürlük Adası) üzerinde olup kendisine feribotla ulaşabilmesi sebebi ile yakınına gitmemeyi tercih ettik.

Biz 46 metre yüksekliğinde ki 168 basamaklı Özgürlük Heykeline  gitmesek de, Empire State`in tepesinde ki dürbünle onu  bize getirdik. Oradan , New York`a bakamasak da,  New York'tan ona baktık. Televizyonda gördüğümüzden farklı  "Ahh keşke gitseydik" diyebileceğimiz bir şeyde göremedik açıkçası...

Sonrasında havanın kararması ile  geldiğimiz yollardan aynen geri dönüp New York'taki ilk günümüzü böylelikle bitirdik...

Sırada ikinci gün var.... 

 

18 Ekim 2015 Pazar

New York "2"

Sizi en son Manhattan'da bırakmıştım. Manhattan, New York City'nin beşe ayrılmış bölgelerinden biri. 

New York City, beş ana bölge; Manhattan, Brooklyn, Queens, Bronx ve Staten Island...

Manhattan, New York'un finans merkezi olmasının yanı sıra, kültürel ve ticari açıdan da önemli bir bölgesi...

Gezilecek bir çok yeri var. Central Park, Times Square (Işıklı Cadde), Empire State of Building, Rochkefeller Center, Özgürlük Heykeli, Wall Street (Finans Merkezi), World Trade Center, New York Times Binası, USA Post Office Binası, Grand Central Railway Station (Büyük Tren İstasyonu), bunlarla birlikte bir çok müze ve klise de bulunuyor.

Otobüsten inipte, o eksoz dumanlarından, göz gözü görmeyen, araç kornalarından, insanın yanı başındakini duyamadığı garajdan kendimizi kurtarıp etrafıma bakındığımda, aslında hiçte düşündüğüm gibi bir şehir olmadığına kanaat getirdim Manhattan'ın. 

Hani ilk izlenim denilen şey var ya, görür görmez, ilk dakikalarda oluşan, eğer kötü bir izlenimse, son dakikaya kadar değişmesi beklenen ilk izlenimin, hiçte iç açıcı değildi.

Biz gezimize, Empire State binasını merkez alarak başladık. Empire State binasına doğru navigasyona bakarak ilerliyorduk.

Eşim, bir elinde telefon diğer elinde bebek arabası, sırtında sırt çantası, iğne atsan yere düşmez deyiminin cuk oturduğu sokaklarda onlarca milletten, onlarca insanın arasında ilerlemeye çalışıyor, arkasında oğlumla bizse ona yetişme çabasıyla koşturuyoruz. 

Dünyanın her kalabalık yeri gibi, orada da bir tarafta inşaatların, yeni yapılan yapıların, eski olup onarılanların sebep olduğu keşmekeş, arabaların, kamyonların, iş makinalarının gürültüleri, bir taraftan yolcu indiren, bindiren taksilerin kornaları, bir taraftan adım başı bir şeyler satmaya çalışan sokak satıcılarının bağırtıları, yol kenarındaki sokak çalgıcıları, onlara eşlik eden dansçılar, şarkı söyleyenler, kedileri ile birlikte bir direk dibini mesken tutmuş evsiz adamlar (homeless), farklı köstümler içindeki çeşit çeşit insanlar, kimi ninja kaplumbağa, kimi spiderman kostümlü, kiminin başında rengarenk peruğu ile bana tuhaf gelen bir sürü insan. Farklı din, dil, ırk, millet, kültürden bir sürü kişi. Herkes kendi halinde kendi telaşında ve iki çocukla eşim ve ben...

Yürüyor, yürüyor, yürüyoruz...

Garajdan çıkar çıkmaz hemen görülen Manhattan'ın 5. Avenue (Bulvar)'da 33 ve 34. Caddelerin arasındaki 1931 yılında yapılan 1972'de World Trade Center (Dünya Ticaret Merkezi) açılana kadar dünyanın en yüksek binası olan sonrasında 11 Eylül 2001'de bu ikiz binalar yıkılınca 2012 One World Trade Center yapılana kadar bu unvanı koruyan, 102 katlı Empire State, ne kadar uzak olabilirdi ki, biz dakikalardır yürüyorduk.

Eşim otomatiğe bağlamış beni ve küçük adımları ile oğlumu o sokaktan o sokağa yürütüyordu. Hedefe kitlenmiş olması sebebiyle yürütmüyor adeta koşturuyordu. 

Merdivenlerine bir sürü insanın oturup poz verdiği, dinlendiği, yemek yediği, bir çok filmde de gösterilen New York'un merkez postanesinin onlarca merdiveninden birine, artık dayanamayarak, oğlumla ben kendimizi zınk diye bıraktık. Ve eşimin yanımıza gelmesi ile acı gerçekle yüzleştik. Ufak bir yön karıştırması ile tam ters istikamete gitmişiz. 

Sıcak bir hava, arabada uyuyan ama her an uyanıp ağlamaya başlayabilecek bir bebek, yoruldum ben artık yürümeyeceğim diyen bir çocuk, hedefe kitlenmesine rağmen yolu karıştırdığını söyleyen bir adam ve ne işim var benim hangi akla hizmet buraya geldim diye isyanları oynayan bir kadın...

Havada gerilim, gerilim, gerilim...

"New York 3"çok yakında...










































































































































14 Ekim 2015 Çarşamba

New York "1"

Amerika`ya kadar gitmişken, orada hayatın bir bölümünü geçirmişken, şarkılara filmlere konu olan, finansın merkezi koca şehir New York`u gezmeden, görmeden dönülmez şimdi düsturu ile yola çıktık.

Eşim daha önce gitmiş olsa da,ben Amerika`da bu kadar uzak mesafeye gitmemiştim hele ki iki çocukla...

Bir gece öncesinde kafamda bitmek bilmeyen deli sorular, nasıl olacak, nasıl gideceğiz, yol ne kadar sürer, kızçe duracak mı, nerde, nasıl mola vereceğiz, arabada bir arıza olursa, lastik patlarsa ne yaparız ki  gibi sorular, sorular...Falanlar, filanlar...

Birde iki gün için valiz hazırlamak var ki," Aman  Allahım Aman" dedirtecek şekilde.

Öncelikle kıyafetler, kıyafetler, kıyafetler...Mevsim ilk bahar bir bakıyorum yaz gelmiş kısa kollular çıkıyor meydana bir bakıyorum hala kış uzun kollulara  dönüş. Bir bakıyorum hava güneşli, bir bakıyorum yağmur başlıyor... Hava bu kadar değişken olunca kıyafet sayısı da artıyor doğal olarak.

Kıyafet haricinde bebek için oyuncaklar, yedek bezler, ıslak mendiller, pişik kremi, ağrı kesici ateş düşürücü şurup. Oğluma vurma düşme sonucu oluşan yaralar için krem, sargı bezi, yara bandı, alerji kremi, yanık kremi, pamuk.Kendimiz için ağrı kesici, mide ve ishal hapları...

Bunlara asli ihtiyaçlarımız olan diş fırçası, macun, tarak  gibi eşyalarda eklendiğinde iki günlük tatilin iki katı bavullar çıktı ortaya...

Sabahın erken saatlerinde başlamakla çok isabetli karar verdiğimiz yolculuğumuzun ilk 3 saatini çocuklar uyuyarak geçirdi.

Sessiz sakin tek düze yolculuğumuzu Amerika`da  bizim yegane mola verebileceğimiz yer olan Dunkin Donuts ta mola verip birer  kahve alarak hareketlendirdik.

Sonrasında mola sebebi ile uyanan Ahmet Kemal`in ne zaman geleceğiz, daha çok var mı sorularının yanı sıra navigasyonun 2 mil sonra left(sol), 5 mil sonra right(sağ) direktifleri ile New York gezimiz boyunca bizi ağırlayacak dostlarımızın New Jersey de bulunan evine ulaştık.

Sağ olsunlar bizi ülkemizi aratmayacak güzellikte bir kahvaltı ile karşıladılar. Kahvaltı sonrası gezi startımızı verdik.

Orada ki dostlarımızın ve eşimin ortak düşüncesi doğrultusunda (oto park ve trafik sorunundan dolayı) arabayı bırakıp toplu taşıma ile gitmemize karar verildi.

 9 aylık kızımı bebek arabasına yerleştirip, oğluşumuzuda yanımıza alıp başladık yürümeye.

Önce Manhattan`a giden otobüslerin durakladığı durağı bulduk. Başladık güneşin altında naçar bir şekilde New Jersey sokaklarında kaçta geçtiğini, tekrar ne zaman geleceğini, neye benzediğini bilmediğimiz bir otobüsü beklemeye...
 (neye benzediği derken otobüs neye benzeyebilir ki tabiki dört tekeri bir direksiyonu vardı ama kastettiğim şekil- şemal)
20 dakika sonra beklenen otobüs geldi fakat hiçte hayal ettiğim gibi değildi açıkçası...

New Jersey ile Manhattan arası sefer yapan otobüs bizim seksenler de çekilen filimler de gördüğümüz Mercedes 302 otobüslere benziyordu.Külüstür, bakımsız tıngır tıngır giden bir otobüs...

Neyse ki iki çocuk bir bebek arabası,içinde her  türlü ihtiyacı barındıran koca bir sırt çantası ve eşimle  ben kendimizi otobüse attık...

Ben sürekli bir tedirginlik içinde acaba doğru otobüs mü, ne kadara gideriz, hangi durakta ineceğiz? Eşimi dürtükleyip duruyorum.Birine sorsan, şoföre bir sorsan mı  acaba.

Dürtüklemelerimi nihayetlendirmek isteyen eşim yanımızdaki delikanlıya  Empire State binasının oraya  gitmek için hangi durakta ineceğimizi sordu ve bizi şaşkına çeviren, gözlerimizin fal taşı gibi açılmasına sebep olan bir cevap aldı delikanlıdan.Cevap oğlumu bile şok etti. Delikanlı "Abi ben de burada yeniyim.Tam bilmiyorum.Ben bu durakta ineceğim." dedi ve indi. 

Bizi şok eden bu cevap değil tabiki de. İlginç olan bizi etkileyen cevabı verenin türkçe konuşmasıydı.

Yaklaşık sekiz buçuk milyon insanın yaşadığı New York`ta toplu taşıma aracında yanımıza türk oturmuştu.(Tevekkeli değil ben otobüs hakkında ki eşsiz fikirlerimi eşime aktarırken tebessümle bizi dinliyordu. Ben, bizi anlamasa da muhabbetimiz dikkatini  çekti.Ne güzel bir  aile diye düşündü herhalde  derken,işin iç yüzü farklıymış meğer, adam her dediğimi anlıyormuş...)

Orada dalga geçtiğim , hiç inandırıcı bulmadığım film sahneleri geldi aklıma. Hani yabancı bir ülkede iki arkadaş kafede otururken biri girer içeri.İki kişi yeni giren hakkında nasılsa anlamıyor diye türkçe konuşmaya başlarlar  ve sonrasında yeni gelen Türk çıkar.Bana hep basit senaryo gibi gelirdi.  Bu kadarda olmaz koca şehirde aynı kafeyi mi buldunuz diye.  Ama anladım ki  olabilirmiş. Hayatta  gerçekten varmış böyle tesadüfler...

Otobüs yolculuğumuza dönersek bir  saat sonra Manhattan`ın otobüs garajındaydık.

Garajı tarif edecek olursam; en güzel ve kısa yollu tarifi eski İstanbul otobüs garajı vardı Topkapı da aynı onun gibi .Bir karmaşa bir keşmekeş var.Burası iki katlı.Garajın içi labirent gibi.

O labirent gibi,eksoz dumanlı bol gürültülü  yerden eşimin eşsiz yön bulma kabiliyeti ile kurtulup, kendimizi New York`un kalbi Manhattın sokaklarına attık.

Sonrası mı?...

Sonrası çok yakında...