Beklemek en zorudur çoğu şeyin arasında...
Beklerken bir taraftan hemen oluversin bitiversin iyiyse de kötüyse de neticelensin dersin.Bir başka taraftan ya kötü olursa diye sıkışır yüreğin. Beklerken %50'dir şansın, neticelendiğinde ya %100 ya %0'dır. İşte insanı korkutan bu sıfır...
Beklemek ateşten bir gömlek adeta. Giysen, giyemez yanarsın, çıkarsan onsuz olamazsın.
Kendini teskin etmeye çalışırsın, olursa ne ala olmazsa pekala diyeceğim dersin.Bunda da bir hayır vardır eğer ki olmazsa dersin.Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler dersin...
Dersin demesine de dilinle dersin gönlüne söz geçiremezsin...
Olursa şöyle güzel olacak, böyle güzel olacak diye hayal kurarken bile "Ya olmazsa" yüreğinin köşesinde eline batan kıymık gibi sızlar.Hayalini kurcalar.Her düşüncene her hayaline pranga vurur "Ya olmazsa" ...
Sonra salıverirsin, koyuverirsin düşüncelerini akışına ...
Su akar yolunu bulur dersin, kaderde ne varsa o olacak. Kalem ezelde ne yazdıysa şimdi o yaşanacak...
Düşünme, telaşlanma zamana bırak dersin...
Gerçi bırakılacak zamanda nankördür beklerken. İnsan bi beklerken bide üzgünken akrebi bırak yelkovan bile kıpırdamaz yerinden...Dakikalar saat, saatler gün olur beklerken...
Elveda demek için bekliyorsa insan zaman geçiverir geliverir elveda deme vakti...
Ama kavuşmak için bekliyorsa insan o vakit duruverir sanki zaman...
Gerçi beklemeden, istemeden bulunanın, kavuşulanın da ne kadar değeri, ne kadar önemi olur ki?
Bir şeyi değerli kılmanın en güzel, en özel yollarından biridir beklemek, onun için çabalamak, onu istemek taa gönülden istemek...
Taa gönülden istersen, içinin en derinlerinde beklersen, kavuşunca "Vuslat" olur. "Vuslat" olmadan erişirsen değeri ne kadar olur?...
Ahh bilsek ki iyi, güzel olacak, bilsek ki vuslat olacak , işte o zaman beklemek te ne var ki doya doya içine sindire sindire bekler insan...
Ahh şu "Ya olmazsa" kuşkuları olmadan, olumsuzu düşünmeden bekleyecek olsak ne var ki beklemek te...
Bekleyeceğiz neticesi iyi de olsa, kötü de olsa bekleyeceğiz.
İyi de olsa kötüde olsa "Bu da geçer Ya Hu!" diyerek bekleyeceğiz.
"Bu da geçer Ya Hu!"
Zamanın birinde bir padişah varmış. Bir gün şöyle düşünmüş yahu demiş yanımda öyle bir şey olsun ki çok sevindiğim de, mutlu olduğum da, saltanatın ihtişamına kapıldığım da, ona bakıp bunun bir gün geçeğini, biteceğini hatırlayayım. Ve yine kederli, hüzünlü, mutsuz olduğumda da ona bakıp dertlerin, üzüntünün gelip geçici olduğunu hatırlayayım.
Bu düşüncesini vezire açtığında veziri demiş ki "Padişahım size bir yüzük yaptıralım, içine de öyle bir şey yazdıralım ki baktığınızda sevincin de kederin de geçici olduğunu hatırlayın".
Bu teklif padişahın çok hoşuna gitmiş. Ülkeye tellallar çıkarıp haber vermişler. Bin bir çeşit teklif gelmiş, fakat hiç birine padişahın gönlü "he" dememiş.
Taa ki bir derviş mektup yazana kadar. Derviş mektubunda "Bu da geçer Ya Hu!" yazın padişahım yazmış. Padişahın bu söz çok hoşuna gitmiş. Hemen dervişi çağırtmış ve aklına bu sözün nereden geldiğini, sormuş. Derviş tebessümle anlatmaya başlamış:
Padişahım, demiş bir gün yolum bir köyden geçti. Kara kış, kar bana geçit vermeyince orada kalmak zorunda kaldım. Beni Şakir Ağa isimli köyün zenginlerinden biri misafir etti. Kar geçit verene kadar orada kaldım. Şakir Ağa beni yedirdi içirdi, çok güzel ağırladı. Oradan ayrılırken Şakir Ağa'ya bu nimetlere şükretmesini, şükretmezse elinden gidebileceğini söylediğimde, Şakir Ağa tebessüm ederek, hiç mala önem vermem, bilirim ki "Bu da geçer Ya Hu!" dedi.
Aradan bir kaç yıl geçti, yolum aynı köye düştü. Hatırı vardır, beni o kadar ağırladı, misafir etti, şu Şakir Ağa'yı bir ziyaret edeyim diye konağına gittiğimde, kapıyı bir yabancı açtı ve Şakir Ağa'nın, malını, mülkünü bir sel felaketi ile yitirdiğini, şimdi ise kendisinin yanında işçi olarak çalışıp, bahçıvan kulübesinde kaldığını söyledi. Kulübeye gittiğimde Şakir Ağa yine tebessümle beni karşıladı. Onu teselli etmek için bir kaç kelime söylediğimde bana yine aynı cevabı verdi "Bu da geçer Ya Hu!".
Aradan bir kaç yıl geçtikten sonra yine o köye vardığımda, bu sefer de Şakir Ağa'yı çok daha büyük bir konakta buldum. Nasıl bu konağa sahip olduğunu sorduğumda, yanında çalıştığı kimsenin vefat ettiğini, malını bırakacak kimsesi olmadığı için kendisine bıraktığını anlattı. Ve yine aynı cümle ile tamamladı sohbetini "Bu da geçer Ya Hu!".
Sonraki gidişimde Şakir Ağa'nın vefat ettiğini, kabrinin de bir tepe üzerinde olduğunu öğrendim. Ziyaret edeyim, bir Fatiha okuyayım diye kabrine gittiğimde, kabir taşında "Bu da geçer Ya Hu!" yazılı olduğunu gördüm. Tebessümle, olan olmuş, geçen geçmiş Şakir Ağa, son durak kabirdesin, daha ne olacakta ne geçecek diye düşünerek oradan ayrıldım.
Bir kaç yıl sonra bir daha kabri ziyaret etmek istediğimde öğrendim ki, padişahım, bir sel olmuş ve Şakir Ağa'nın kabri sürüklenmiş, yok olmuş...
İşte, "Bu da geçer Ya Hu!"nun hikayesi böyledir padişahım deyince derviş, hemen emir vermiş padişah " tez, yüzüğe "Bu da geçer Ya Hu!" yazılacak" diye...
Beklediğimiz, istediğimiz gibi olunca sevinip şımarmamak, şükretmeyi unutmamak için, olmayınca üzülüp, kahrolmamak, sahip oldukları ile mutlu olabilmek için "Bu da geçer Ya Hu!".