14 Ekim 2015 Çarşamba

New York "1"

Amerika`ya kadar gitmişken, orada hayatın bir bölümünü geçirmişken, şarkılara filmlere konu olan, finansın merkezi koca şehir New York`u gezmeden, görmeden dönülmez şimdi düsturu ile yola çıktık.

Eşim daha önce gitmiş olsa da,ben Amerika`da bu kadar uzak mesafeye gitmemiştim hele ki iki çocukla...

Bir gece öncesinde kafamda bitmek bilmeyen deli sorular, nasıl olacak, nasıl gideceğiz, yol ne kadar sürer, kızçe duracak mı, nerde, nasıl mola vereceğiz, arabada bir arıza olursa, lastik patlarsa ne yaparız ki  gibi sorular, sorular...Falanlar, filanlar...

Birde iki gün için valiz hazırlamak var ki," Aman  Allahım Aman" dedirtecek şekilde.

Öncelikle kıyafetler, kıyafetler, kıyafetler...Mevsim ilk bahar bir bakıyorum yaz gelmiş kısa kollular çıkıyor meydana bir bakıyorum hala kış uzun kollulara  dönüş. Bir bakıyorum hava güneşli, bir bakıyorum yağmur başlıyor... Hava bu kadar değişken olunca kıyafet sayısı da artıyor doğal olarak.

Kıyafet haricinde bebek için oyuncaklar, yedek bezler, ıslak mendiller, pişik kremi, ağrı kesici ateş düşürücü şurup. Oğluma vurma düşme sonucu oluşan yaralar için krem, sargı bezi, yara bandı, alerji kremi, yanık kremi, pamuk.Kendimiz için ağrı kesici, mide ve ishal hapları...

Bunlara asli ihtiyaçlarımız olan diş fırçası, macun, tarak  gibi eşyalarda eklendiğinde iki günlük tatilin iki katı bavullar çıktı ortaya...

Sabahın erken saatlerinde başlamakla çok isabetli karar verdiğimiz yolculuğumuzun ilk 3 saatini çocuklar uyuyarak geçirdi.

Sessiz sakin tek düze yolculuğumuzu Amerika`da  bizim yegane mola verebileceğimiz yer olan Dunkin Donuts ta mola verip birer  kahve alarak hareketlendirdik.

Sonrasında mola sebebi ile uyanan Ahmet Kemal`in ne zaman geleceğiz, daha çok var mı sorularının yanı sıra navigasyonun 2 mil sonra left(sol), 5 mil sonra right(sağ) direktifleri ile New York gezimiz boyunca bizi ağırlayacak dostlarımızın New Jersey de bulunan evine ulaştık.

Sağ olsunlar bizi ülkemizi aratmayacak güzellikte bir kahvaltı ile karşıladılar. Kahvaltı sonrası gezi startımızı verdik.

Orada ki dostlarımızın ve eşimin ortak düşüncesi doğrultusunda (oto park ve trafik sorunundan dolayı) arabayı bırakıp toplu taşıma ile gitmemize karar verildi.

 9 aylık kızımı bebek arabasına yerleştirip, oğluşumuzuda yanımıza alıp başladık yürümeye.

Önce Manhattan`a giden otobüslerin durakladığı durağı bulduk. Başladık güneşin altında naçar bir şekilde New Jersey sokaklarında kaçta geçtiğini, tekrar ne zaman geleceğini, neye benzediğini bilmediğimiz bir otobüsü beklemeye...
 (neye benzediği derken otobüs neye benzeyebilir ki tabiki dört tekeri bir direksiyonu vardı ama kastettiğim şekil- şemal)
20 dakika sonra beklenen otobüs geldi fakat hiçte hayal ettiğim gibi değildi açıkçası...

New Jersey ile Manhattan arası sefer yapan otobüs bizim seksenler de çekilen filimler de gördüğümüz Mercedes 302 otobüslere benziyordu.Külüstür, bakımsız tıngır tıngır giden bir otobüs...

Neyse ki iki çocuk bir bebek arabası,içinde her  türlü ihtiyacı barındıran koca bir sırt çantası ve eşimle  ben kendimizi otobüse attık...

Ben sürekli bir tedirginlik içinde acaba doğru otobüs mü, ne kadara gideriz, hangi durakta ineceğiz? Eşimi dürtükleyip duruyorum.Birine sorsan, şoföre bir sorsan mı  acaba.

Dürtüklemelerimi nihayetlendirmek isteyen eşim yanımızdaki delikanlıya  Empire State binasının oraya  gitmek için hangi durakta ineceğimizi sordu ve bizi şaşkına çeviren, gözlerimizin fal taşı gibi açılmasına sebep olan bir cevap aldı delikanlıdan.Cevap oğlumu bile şok etti. Delikanlı "Abi ben de burada yeniyim.Tam bilmiyorum.Ben bu durakta ineceğim." dedi ve indi. 

Bizi şok eden bu cevap değil tabiki de. İlginç olan bizi etkileyen cevabı verenin türkçe konuşmasıydı.

Yaklaşık sekiz buçuk milyon insanın yaşadığı New York`ta toplu taşıma aracında yanımıza türk oturmuştu.(Tevekkeli değil ben otobüs hakkında ki eşsiz fikirlerimi eşime aktarırken tebessümle bizi dinliyordu. Ben, bizi anlamasa da muhabbetimiz dikkatini  çekti.Ne güzel bir  aile diye düşündü herhalde  derken,işin iç yüzü farklıymış meğer, adam her dediğimi anlıyormuş...)

Orada dalga geçtiğim , hiç inandırıcı bulmadığım film sahneleri geldi aklıma. Hani yabancı bir ülkede iki arkadaş kafede otururken biri girer içeri.İki kişi yeni giren hakkında nasılsa anlamıyor diye türkçe konuşmaya başlarlar  ve sonrasında yeni gelen Türk çıkar.Bana hep basit senaryo gibi gelirdi.  Bu kadarda olmaz koca şehirde aynı kafeyi mi buldunuz diye.  Ama anladım ki  olabilirmiş. Hayatta  gerçekten varmış böyle tesadüfler...

Otobüs yolculuğumuza dönersek bir  saat sonra Manhattan`ın otobüs garajındaydık.

Garajı tarif edecek olursam; en güzel ve kısa yollu tarifi eski İstanbul otobüs garajı vardı Topkapı da aynı onun gibi .Bir karmaşa bir keşmekeş var.Burası iki katlı.Garajın içi labirent gibi.

O labirent gibi,eksoz dumanlı bol gürültülü  yerden eşimin eşsiz yön bulma kabiliyeti ile kurtulup, kendimizi New York`un kalbi Manhattın sokaklarına attık.

Sonrası mı?...

Sonrası çok yakında...

4 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Heyecanla devamini bekliyoruz :))

    Süleyman Özşahin

    YanıtlaSil
  3. Amerika'nın külüstür arabalarıyla zor olmuştur ama Baba'nın akıllısı damadı ve dünya Tatlısı torunları için vız gelir bu zorluklar... Hadi Hayırlısı

    YanıtlaSil