Gezimizin ikinci günü New Jersey`den
arabamızla ayrılıp Brooklyn tarafına geçtik. Manhattan'dan Brooklyn
tarafına geçerken iki köprüden birini kullanmanız gerekir. Bunlardan biri
Manhattan köprüsü diğeri Brooklyn köprüsü. Biz Brooklyn köprüsünü kullandık.
Yapımı on üç yıl süren (1870-1883) 1825 metre uzunluğunda 84 metre yüksekliğinde asma bir köprü Brooklyn Bridge...
Bu köprünün açılış gününde New York City'de tatil ilan edilip, yüz binin üzerinde kişinin, arabasız yürüyerek köprüden geçerken suya bir cent attıklarına dair rivayetleri var...
Gezmek için Brooklyn`e geçme sebeplerimizin başında, Türkiye`den New York`a gelen birçok müslümanın buluşma mekanı olan, Fatih Camii`ni gezmek geliyordu.
Bir çok din ve devlet adamının gezdiği, konakladığı, yemek yediği, namaz kıldığı, yabancı memlekette dost muhabbetini bulduğu Fatih Camiini görmeden New York`tan ayrılmak istemedik.
Cami, Brooklyn'de 8. cadde üzerinde. Araba park yerinin bulunması zor bir noktada. Etrafında Çinliler`in yoğun yaşadığı sokaklar var. Adeta orayı bir Çin mahallesine çevirmişler.
Hatta o kadar ki, civardaki marketlerin, kıyafet, ev eşyası satan yerlerin, kırtasiyelerin hasılı her türlü dükkanın levhası dahi Çince...
İnsanlar ülkelerinden Amerika'ya gelip hep aynı mahalle etrafına yerleşmişler. Adeta orada 20-30 yılda küçük bir Çin devleti kurmuşlar. Amerika'da vatanlarından ayrı yaşasalar bile kültürlerini, yediklerini, içtiklerini, giydiklerini hiç değiştirmeden, kendilerinden sonraki nesillere aktarıyorlar.
Fatih Camii`nin dış kapısı oradaki herhangi bir kapı gibi olup, sıradan bir bina görünümünde olsa da içine girince duvardaki mavi beyaz çinileri, kubbesi, mihrabı minberi ile kadınlar bölümüne çıkan tahta merdivenleri, üst kattan aşağı bakılan korkulukları, yerde serili halıları ile ezan okuyan imamı, namaz kılan cemaati, velhasıl her şeyi ile Türkiye'deki bir cami gibi Fatih Camii...
İnsanın içini ısıtan, içine
huzur dolduran bir yer. Sanki Türkiye'deyiz. Sanki kapıdan çıkınca Türkiye
sokaklarına, mahallelerine karışacakmışız hissi veriyor içerisi insana...
Tüm New York gezisi boyunca
kendimi ait hissettiğim tek yer burası... Her yerde yabancı her yerde el iken
tek ev sahibi olduğum yer Fatih Camii...
Oradan çıkıp eve doğru yol almaya başlamadan hemen önce uğradığımız son nokta, Taci`s Beyti...
Taci Kebap, Brooklyn`in işlek caddelerinin birinin üzerinde bulunan müslüman ve türk kebapçısı...
Kebapçıdaki aşırı yoğunluk ve arabayı park etme sorunu sebebi ile camiden çıkmadan siparişlerimizi verdik.
Ve aylar sonra bir elimizde içi bol dönerli dürümlerimiz, diğer elimizde bol köpüklü yayık ayranlarımız durup rahatça yiyebileceğimiz bir yer ararken içinden geçtiğimiz bir mahalle çok ilgimizi çekti.
Bu mahallede
müthiş bir düzen ve temizlik var. Yerde
bir tane çöp görmek neredeyse imkansız, erkekler beyaz gömlekler, siyah
takımlar başlarında kıpti denilen şapkamsı
şeylerle dolaşıyor.
Hanımların bir çoğunun başında peruk takılı... İnanışları gereği saçlarını göstermemek içinmiş bu peruklar...
Birçok yahudinin bulunduğu bu mahalle sanki Amerika'da değilde bambaşka bir ülkede bu mahalle...
Sessiz, sakin, düzenli bir önce gördüğümüz Çin mahallesinin tam zıddı kıvamında...
Boston`a dönüp bu mahalleden bahsettiğimizde buranın uzun yıllar yahudilerin yaşadığı ve yerleştikleri bir yahudi mahallesi olduğunu söylediler.
Bu da bize ilginç gelen bir dip not...
Sonrasında ver elini Boston...
Velhasılı kelam, neticeyi meram bunlar da yaşanmışlıklar defterimin sayfalarına yerleşen bir anı olarak paylaşıldı sizlerle...
New York gezisi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder