Amerika bana ne öğretti diye düşündüğümde bir çok şeyin yanı sıra, bana büyük konuşmamayı öğretti.
Asla "asla" dememeyi öğretti.
"Yapamam" dediğim bir çok şeyi yaptım burada. Yapmaya da devam ediyorum.
Ailemden uzak yaşayamam.
İstanbul'dan başka şehirde yapamam.
Sabahtan akşama kadar çalışmadan evde oturamam, sıkılırım.
Arkadaşlarla,dostlarla buluşmadan rahatlayamam.
Evde ekmek yapmak daha sağlıklı, şunu da koyuyorum, bunu da ekliyorum diyenlere "amann, adım başı fırın evde de ekmek mi yapılırmış, ben uğraşamam, çavdarı, tam buğdayı, kepeklisi hangisini istersem gider alırım".
Başka ülkede doğum yapmak mı, yok asla yapamam.
Bu liste böylece uzar gider...
Hayat plan yapmaya, güne gün inceden inceye hesap yapmaya gelmiyor. Tam maçı sayılarla kazanıyorum, bak hayata karşı planlarımı tam tamına uyguluyorum dediğin anda bir sol kroşe, nakavt...
Bizim durumumuz da tam buna uydu.
Eşimin gerekli sınavdan yeterli puanı alıp, üniversiteye kabul için başvurmasının ardından, kabul aldığı halde çeşitli nedenlerle (sıranın gelmemesi gibi) gönderilemeyeceğini öğrenmesinden sonra hayatı akışına bırakmaya karar verdik.
Olursa olacaktı, olmayacaksa zorlayıp her sene ya gidersek diye gitmek üzere kurmayacaktık planları.
Nasılsa en az iki-üç sene daha buradayız, bari oğlumun kardeşi olsun, bu arada o da büyür, diye düşünmeye başladık. Ve hayat tam da sol kroşesini bu arada çaktı bize...
Oğluma bir kardeş geleceğini öğrendiğimiz günlerde, bizden öncekilerin çeşitli sebeplerle gitmeme kararı vermesi neticesinde sıranın bize geldiğini, Amerika'ya gidebileceğimiz öğrendik.
Olurdu, olmazdı. Yetişirdi, yetişmezdi. Evraklardı, vizeydi derken, onlar halloldu. Bu seferde eşim yalnız gitse biz sonra mı gitsek, doğumu burada yapıp mı gitmeliyim yoksa Amerika'da mı yapmalıyım. Öyleydi, böyleydi, düşünceler, planlar, kararlar ve geldik Amerika'ya.
Aslında ben de, eşim de hayatı planlayarak yaşayanlardanız biz.
Hani markete listesiz gitmeyen, benzin deposu yarıdan aşağı düşmeden fulleyen, bir sene önceden tatilini planlayan, hafta başından hafta sonunun programını yapan aileler vardır ya, işte biz onlardanız. (Onlardandık!)
Böyle bir aile için elinde valizlerle hiç bir şeyini bilmediği bir ülkede, yaşama atılmanın zorluğu anlatılmaz, yaşanır.
Uçaktan indik, ev yok, araba yok, eşyamız yok...Bizi hava alanında karşılayıp evinin çatı katında misafir eden ailenin yanında tam iki ay kaldık...
Şimdi bakıyorum da, altı ay geçmiş. Şükür ki, evimiz, eşyamız, arabamız nelerin alınabileceğini bilip gittiğimiz bir market, sigorta işlemlerimizin hallolunması ile gidebildiğimiz bir hastane var.
Yeni bir yaşamı sıfırdan kurduk adeta. İşte her şeyin ilacı denilen "zaman"...
Geçiyor ve geçtikçe alıştırıyor, kabullendiriyor her şeyi insana...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder