2 Temmuz 2014 Çarşamba

Dibine Kadar Yaşanan Mevsimler

Kışın karından, soğuğundan şikayet ettiğim Boston intikam alıyor benden.

O kadar çok şikayet ettim ki, her sabah gözümüzü açar açmaz oğlumla cama koşuyor ve kar yağarken görünce de, isyanla "off yine yağıyor" diye sürekli şikayet ediyorduk...

Ocak ortalarına kadar nerede ise hiç kar yağmamış İstanbul'dan kalkıp, her gün her an kar yağan bir şehre gelince alışmamız çok zaman almıştı...

Hatta bir sabah hiç unutmuyorum. Oğlumun bağrışlarıyla uyandım. "Anne bugün kar yağmıyor, yaşasın bir yere gidebiliriz." diye bas bas bağırıyordu.

Karı yağarken görünce dışarı çıkmaya uzun bir süre cesaret edememiştik. Çünkü azıcık karda valilik telefonları kitlenen, okul var mı yok mu diye sabahın kör karanlığında haberler dört gözle dinlenen bir şehirden gelmiştik biz...

Her telefonda konuştuğum aileme, arkadaşlarıma yağan kardan şikayet ediyordum. Buralara alışıp alışmadığımızı soran buralılara "ah şu kar olmasa, her gün mü yağacak, ne zaman bitecek, burada bahar ne zaman geliyor" diyerek bunalttığım anlar çok olmuştu. Ağaçların yeşereceğini, toprağın bereketleneceğini, çok çeşitli çiçeklerin olduğunu söyleyenlere şüpheli gözlerle bakıyordum. 

Sonra yavaş yavaş beklenilen bahar geldi. Bu seferde yağmurlar çok şiddetli geldi bize. 

Yağan yağmur bizim ülkemizdeki bazı bölgelerdeki evlerin sel basmasına, derelerin taşmasına, toprağın kayıp heyelan olmasına sebep olan cinsten bir yağmur...

Şu kadar günde, şu kadar metreküp yağmur yağdı gibi bir bilimsel bir açıklama yapamasam da, Nisan ayında yağan yağmurlardan altı-yedi litreye yakın Nisan yağmur suyu toplayan arkadaşlar oldu. 

Burada yağan yağmura "bardaktan boşanırcasına" tabiri az kalır. Kovadan, bidondan boca edercesine yağan yağmur tabiri tam oturuyor. 

Her mevsimi dibine kadar yaşıyorlar. 

Hele ki yaz mevsimi...

Haziran ayının gelmesi ile kendini iyice belli eden yaz mevsimi, tam karından, yağmurundan şikayet ettiğim, Boston'un intikamı gibi.

Öyle bir sıcaklık var ki, anlatmak imkansız. Termometrede sıcaklık 35 dereceyi gösteriyor ama hissedilen- nem oranı ile beraber- 40 derecenin üzerinde. Sabahtan akşama kadar açık olan camlar hiç bir işe yaramıyor. Çünkü dışarıda yaprak bile kımıldamıyor. Salonda dört, mutfakta iki, yatak odasında iki olmaz üzere sekiz cam açık, netice; hala bunalma, hala sıcaklama, hala terleme...

Şimdi de yakınlarıma sıcaktan şikayet ediyorum. Bu mevsimler kendimi her şeye mızmızlanıyor gibi hissetmeme sebep oluyor. 

Acaba, benim hamileliğimin son günleri olduğu için mi bu kadar sıcakladığımı, veryansın ettiğimi düşünen kardeşim bu gün oğluma soruyor. "Teyzecim, annen mi çok sıcaklıyor, bunalıyor yoksa sen de sıcaklıyor musun? Gerçekten orası çok mu sıcak?".

Oğlumun cevabı " teyzeee burası çok sıcak, top oynamadan, koşmadan, oturduğum yerde boya yaparken anlımdan su damladı kağıda..."

Nasrettin Hocanın verdiği cevapların (Hocaya demişler ki, Hocam yaza çok sıcak, kışa çok soğuk diyorsun, hep şikayetçisin. Hoca da, bahara söz söylediğim var mı demiş) bile yetersiz kaldığı bir şikayet durumum var. Farkındayım... 

Bahara bile laf söylüyorum. Ama gerçekten, 

-Kışı çok soğuk ve karlı,
-Baharı çok aşırı yağmurlu,
-Yazı çok sıcak ve nemli 

bir şehir burası... 









   








 

2 yorum: