Kışın karından, soğuğundan şikayet ettiğim Boston intikam alıyor benden.
O kadar çok şikayet ettim ki, her sabah gözümüzü açar açmaz oğlumla cama koşuyor ve kar yağarken görünce de, isyanla "off yine yağıyor" diye sürekli şikayet ediyorduk...
Ocak
ortalarına kadar nerede ise hiç kar yağmamış İstanbul'dan kalkıp, her
gün her an kar yağan bir şehre gelince alışmamız çok zaman almıştı...
Hatta
bir sabah hiç unutmuyorum. Oğlumun bağrışlarıyla uyandım. "Anne bugün
kar yağmıyor, yaşasın bir yere gidebiliriz." diye bas bas bağırıyordu.
Karı
yağarken görünce dışarı çıkmaya uzun bir süre cesaret edememiştik.
Çünkü azıcık karda valilik telefonları kitlenen, okul var mı yok mu diye
sabahın kör karanlığında haberler dört gözle dinlenen bir şehirden
gelmiştik biz...
Her
telefonda konuştuğum aileme, arkadaşlarıma yağan kardan şikayet
ediyordum. Buralara alışıp alışmadığımızı soran buralılara "ah şu kar
olmasa, her gün mü yağacak, ne zaman bitecek, burada bahar ne zaman
geliyor" diyerek bunalttığım anlar çok olmuştu. Ağaçların yeşereceğini,
toprağın bereketleneceğini, çok çeşitli çiçeklerin olduğunu söyleyenlere
şüpheli gözlerle bakıyordum.
Sonra yavaş yavaş beklenilen bahar geldi. Bu seferde yağmurlar çok şiddetli geldi bize.
Yağan
yağmur bizim ülkemizdeki bazı bölgelerdeki evlerin sel basmasına,
derelerin taşmasına, toprağın kayıp heyelan olmasına sebep olan cinsten
bir yağmur...
Şu
kadar günde, şu kadar metreküp yağmur yağdı gibi bir bilimsel bir
açıklama yapamasam da, Nisan ayında yağan yağmurlardan altı-yedi litreye
yakın Nisan yağmur suyu toplayan arkadaşlar oldu.
Burada
yağan yağmura "bardaktan boşanırcasına" tabiri az kalır. Kovadan,
bidondan boca edercesine yağan yağmur tabiri tam oturuyor.
Her mevsimi dibine kadar yaşıyorlar.
Hele ki yaz mevsimi...
Haziran
ayının gelmesi ile kendini iyice belli eden yaz mevsimi, tam karından,
yağmurundan şikayet ettiğim, Boston'un intikamı gibi.
Öyle
bir sıcaklık var ki, anlatmak imkansız. Termometrede sıcaklık 35
dereceyi gösteriyor ama hissedilen- nem oranı ile beraber- 40 derecenin
üzerinde. Sabahtan akşama kadar açık olan camlar hiç bir işe yaramıyor.
Çünkü dışarıda yaprak bile kımıldamıyor. Salonda dört, mutfakta iki,
yatak odasında iki olmaz üzere sekiz cam açık, netice; hala bunalma,
hala sıcaklama, hala terleme...
Şimdi de yakınlarıma sıcaktan şikayet ediyorum. Bu mevsimler kendimi her şeye mızmızlanıyor gibi hissetmeme sebep oluyor.
Acaba,
benim hamileliğimin son günleri olduğu için mi bu kadar sıcakladığımı,
veryansın ettiğimi düşünen kardeşim bu gün oğluma soruyor. "Teyzecim,
annen mi çok sıcaklıyor, bunalıyor yoksa sen de sıcaklıyor musun?
Gerçekten orası çok mu sıcak?".
Oğlumun cevabı " teyzeee burası çok sıcak, top oynamadan, koşmadan, oturduğum yerde boya yaparken anlımdan su damladı kağıda..."
Nasrettin
Hocanın verdiği cevapların (Hocaya demişler ki, Hocam yaza çok sıcak,
kışa çok soğuk diyorsun, hep şikayetçisin. Hoca da, bahara söz
söylediğim var mı demiş) bile yetersiz kaldığı bir şikayet durumum var.
Farkındayım...
Bahara bile laf söylüyorum. Ama gerçekten,
-Kışı çok soğuk ve karlı,
-Baharı çok aşırı yağmurlu,
-Yazı çok sıcak ve nemli
bir şehir burası...
Ümidi Vatan SONBAHAR DA:)
YanıtlaSilBen bu yorumu tanıyorummm
YanıtlaSil